Birleşmiş Milletler tarafından 1992 yılında ilan edilen bu özel gün, engelli bireylerin haklarına dikkat çekmek, toplumsal farkındalık yaratmak ve yaşam standartlarını iyileştirmek amacıyla kutlanmaktadır. Amaç, engelli bireylerin toplumun her alanına tam katılımını sağlamak ve karşılaştıkları zorluklara çözümler üretmektir. Bu günde genellikle şu temalar ele alınır:
• Erişilebilirlik ve engelsiz yaşam koşulları oluşturmak
• Eğitim, istihdam ve sağlık hizmetlerine eşit erişim sağlamak
• Toplumda engellilikle ilgili yanlış algıları değiştirme ve ayrımcılıkla
mücadele etmek
2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık Günü
2007 yılında Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen bu gün, otizm spektrum
bozukluğu hakkında farkındalık yaratmak ve erken teşhisin önemini vurgulamak
için kutlanır. Otizm, bireylerin sosyal iletişim kurmasını etkileyen
nörogelişimsel bir durumdur. Bu özel gün mavi renkle özdeşleştirilmiş olup,
dünya genelinde anıtlar ve binalar mavi ışıkla aydınlatılır. Hedefler:
• Otizm spektrum bozukluğuna yönelik farkındalık oluşturmak.
• Erken teşhis ve müdahalenin önemini vurgulamak.
• Otizmli bireylerin haklarına dikkat çekmek ve topluma tam katılımını
sağlamak.
Bu iki gün, bireylerin farklılıklarına saygı duyulması ve daha kapsayıcı bir
toplum yaratılması için büyük önem taşımaktadır.
Sessiz Adımlar
3 Aralık Dünya Engelliler Günü Adına
Zeynep, doğuştan kas hastası olarak Samsun ili Çarşamba ilçesinde dünyaya
gelmişti. Yürümesi ve hareket etmesi diğer çocuklardan daha zor, hatta
imkansızdı. Ancak Zeynep, ailesinin gözünde bir mucizeydi. Annesi Ayşe, kızını
her sabah kucağında okula götürmek için kilometrelerce yol yürüyordu. Baba Ali
ise kızının ihtiyaçlarını karşılayabilmek için çift vardiya çalışıyor, eve
geldiğinde yorgun ama umutsuz görünmemeye çalışıyordu. Ancak Zeynep’in hayatı
sadece fiziksel zorluklarla sınırlı değildi; asıl engel toplumun farkındalık
eksikliğiydi.
Okuldaki çocuklar, Zeynep’in tekerlekli sandalyesini bir
oyuncak gibi görüp alay ediyorlardı. Öğretmenler ise çocuğa nasıl
yaklaşacaklarını bilemedikleri için mesafeli davranıyorlardı. Zeynep, her sabah
okula giderken bir savaşçı gibi hazırlanıyor, annesinin gözlerindeki umuda
tutunarak dayanıyordu. Ancak okul dönüşünde annesine, “Anne, neden ben herkes
gibi değilim?” diye soruyor ve bu soru Ayşe’nin içini her seferinde bir hançer
gibi deliyordu.
Oysaki , Zeynep’in
öğretmeni, sınıftaki çocuklara bir farkındalık dersi düzenleseydi. Bu derste,
empati ve farklılıkları kabul etme temaları işlenmiş olsaydı. Çocuklar,
Zeynep’i daha iyi anlamaya başlar ve onunla oyun oynamak için sıraya
girerlerdi.Hatta bu durumda olan bütün çocukların hastalığının önemini
belirtmek için, sosyal medyada farkındalık kampanyaları düzenlenir, bu tarz
kampanyalar kısa sürede verilen destekler
büyük bir etkiler yaratabilirdi diye düşünüyorum.
Başka bir şehirde, Ahmet’in hikayesi farklı ama bir o
kadar zordu. Ahmet, otizmli bir çocuktu. Dış dünyayı farklı algılıyor, seslere
ve kalabalığa karşı aşırı hassasiyet gösteriyordu. Babası Mehmet, oğlunun
durumunu başta kabul edememiş, “Bizim soyumuzda böyle bir şey yok!” diyerek
yıllarca reddetmişti. Ancak zamanla oğlunun ihtiyaçlarını görmezden
gelemeyeceğini anlamıştı. Yine de çevre baskısı, onu her geçen gün daha fazla
yoruyordu. Komşular, Ahmet’in davranışlarını “terbiyesizlik” olarak
nitelendiriyor, parkta oynayan çocuklar, “O garip çocuk yine burada!” diyerek
Ahmet’ten uzaklaşıyordu.
Ahmet’in annesi Fatma, oğlunu bir rehabilitasyon
merkezine götürmek için saatlerce toplu taşıma araçlarında mücadele ediyordu.
Engelli bireylerin topluma katılımını kolaylaştırması gereken altyapı
eksiklikleri, Fatma’nın hayatını daha da zorlaştırıyordu. Rampası olmayan
kaldırımlar, engelli bireyler için uygun olmayan toplu taşıma araçları, Ahmet
için bir dış dünyayı neredeyse erişilmez hale getiriyordu.
Ancak ailelerin yaşadığı tek zorluk fiziksel ya da
ekonomik değildi. En büyük yük, duygusal ve psikolojik baskılardı. Ayşe,
komşularının Zeynep hakkında fısıldayarak konuşmalarına alışmaya çalışırken,
Fatma, Ahmet’in neden “normal” olmadığını açıklamak zorunda kalıyordu. “Kader
böyleymiş,” diyenler kadar, “Çocuğunuzu neden böyle serbest bırakıyorsunuz?”
diye eleştirenler de vardı.
Her iki aile de çocukları için savaş veriyordu. Ancak bu
savaşta yalnız olduklarını hissediyorlardı. Destek gruplarının eksikliği,
sosyal hizmetlerin yetersizliği ve çevrelerindeki insanların bilinçsizliği, bu
yükü daha da ağırlaştırıyordu. Ayşe, “Ben kızımın kahkahasını duyduğumda tüm
yorgunluğumu unutuyorum,” derken, Fatma, “Oğlum bir kelime söylediğinde tüm
dünyayı kazandığımı hissediyorum,” diyordu. Ancak onların mutlulukları,
sistemin ve toplumun eksiklerini kapatmaya yetmiyordu.
Bu hikaye, yalnızca Zeynep ve Ahmet’in değil,
Türkiye’deki binlerce engelli bireyin ve onların ailelerinin hikayesiydi. Bir
rampanın eksikliği, bir önyargının ağırlığı ya da bir dost elinin uzanmaması,
hayatlarını daha zor hale getiriyordu. Ancak Zeynep’in gülümsemesi ve Ahmet’in
gözlerindeki umut, bu mücadelede ışık olmaya devam ediyordu.
Bu konuda , Toplumun küçük bir farkındalık çabası, bir
çocuğun hayata daha güçlü tutunmasını sağlayabilir. Bu hikaye, yalnızca bir
başlangıç olabilir; gerisini toplum olarak biz tamamlayabiliriz.
Çözüm Önerileri
1. Farkındalık Eğitimleri:
Toplumun en büyük engeli, farkındalık eksikliğidir. Yerel
yönetimler, okullar ve medya aracılığıyla engellilik hakkında farkındalık
kampanyaları düzenlenmelidir. Çocuklardan yetişkinlere kadar herkes, engelli
bireylerin de eşit haklara sahip olduğunu anlamalıdır.
2. Erişilebilirlik Altyapısının
Geliştirilmesi:
• Engelli bireylerin bağımsız hareket
edebilmesi için şehirlerde rampalar, asansörler ve özel geçiş yolları
yapılmalıdır.
• Toplu taşıma araçları engelli
bireylere uygun hale getirilmeli, bu hizmetlerin denetimi sıkı şekilde
yapılmalıdır.
3. Eğitim ve Destek Hizmetleri:
• Okullarda engelli bireyler için özel
eğitim sınıfları ve bireysel destek öğretmenleri sağlanmalıdır.
• Öğretmenler ve veliler, engellilik
hakkında eğitilmeli, çocuklara empati kazandırılmalıdır.
• Rehabilitasyon merkezlerine ulaşım
kolaylaştırılmalı ve bu merkezlerin kapasitesi artırılmalıdır.
4. Psikolojik Destek:
• Engelli bireylerin ailelerine yönelik
ücretsiz psikolojik danışmanlık hizmetleri sunulmalıdır.
• Aileler, yaşadıkları zorluklarla baş
edebilmek ve çocuklarına daha iyi destek olabilmek için rehberlik almalıdır.
5. Yerel ve Ulusal Politikalarda
Düzenlemeler:
• Engellilik maaşlarının artırılması ve
bakım desteklerinin yaygınlaştırılması, ailelerin ekonomik yükünü
hafifletecektir.
• Engelli bireylerin iş hayatına
katılımını teşvik eden projeler hayata geçirilmelidir. İşverenlere, engelli
bireyleri istihdam etmeleri için teşvikler sağlanabilir.
6. Toplumsal Dayanışma Ağları:
• Aileler, benzer zorluklar yaşayan
diğer ailelerle bir araya gelerek dayanışma grupları oluşturmalıdır. Bu
gruplar, bilgi ve tecrübe paylaşımıyla hem ailelere hem de çocuklara destek sağ
Sonuç – Umut Giden Yol
Eğer bu çözümler hayata geçirilirse, Zeynep ve Ahmet gibi
çocuklar topluma daha kolay entegre olabilir, aileler ise yalnızlık hissinden
kurtularak umut dolu bir geleceğe adım atabilir. Çünkü engellilik, bireyin
sınırı değil, toplumun sorumluluğudur. Bu sorumluluğu birlikte taşıyabilirsek,
engelleri aşmak sadece bir hayal değil, bir gerçeklik olur.
Yorumlar
Yorum Gönder