Bowlby’ nin (1969) bağlanma teorisine göre, bireyler erken yaşlardan itibaren belirli kişilerle güçlü duygusal bağlar kurar ve bu bağlar yaşam boyu sosyal ilişkilerde yönlendirici görev üstlenir. Özellikle güvenli bağlanma geliştirilen bireylerle kurulan ilişkiler, zamanla psikolojik bir ihtiyaç haline gelmektedir . Bu bağ kaybedildiğinde, bireyin yaşadığı boşluk hissi, yeni biriyle aynı nitelikte bir bağ kurmakla kolayca telafi edilemez niteliktedir.
Ayrıca, insan zihni benzerlikleri kaydederken, öznel değer atfettiği ilişkilerdeki farkları daha belirgin şekilde hatırlar. Yani bir bireyin duygusal belleğinde yer etmiş bir kişinin yeri, başkalarıyla doldurulamaz bir “psikolojik iz” olarak kalır. Bu durum, “kişisel kimliklerin ilişkisel temsilleri” kavramıyla da açıklanabilmektedir. Kısaca, bazı kişiler yaşamımızda sadece bir “birey” değil, aynı zamanda bir anlam, bir bağ, bir güven kaynağı hatta “dost” dediğimiz kavram haline gelir.
İnsan ilişkileri, sadece sosyal bir ihtiyaç değil, aynı zamanda bireyin psikolojik bütünlüğünün bir parçasıdır. Yerini dolduramayacağımız insanlar, hayatımızda eşsiz bir yer kaplar ve bu nedenle onların kaybı, sadece bir eksiklik değil; bir anlam boşluğu kargaşasına da yol açabilmektedir. Bu nedenle, bireyin hayatında duygusal olarak derinleşmiş ilişkilerin kıymeti, yalnızca varlıklarıyla değil, yokluklarının da yerinin doldurulamamasıyla ortaya çıkar.
Bu nedenle, ilişkisel derinliği yüksek bireylerin kaybı, sadece fiziksel bir eksiklik değil, aynı zamanda anlam dünyasında bir boşluk yaratır. Bu boşluğu doldurmaya çalışmak, çoğu zaman bireyin içsel bütünlüğünde daha büyük ve derin bir yarılmaya yol açabilir.
Yorumlar
Yorum Gönder